Bugün dünya prematüre bebekler günü. Ben de hem doğum hikayemi,hem de yaşadıklarımı kısaca anlatmak istiyorum
2008’in
aralık ayıydı hamile olduğumu öğrendiğimde. Evliliğimizin
3.yılıydı ve birkaç aydır bebek istiyorduk. Kendimde bir takım
değişiklikler hissetmiştim ve test yapmıştım. Sonuç pozitifti
ve inanılmaz çok sevinmiştik. Hemen soluğu doktorda almıştık.
Doktorum kesenin göründüğünü ve yanında da kan pıhtısına
benzer bir şey daha gördüğünü söylemişti ve bebek olma
ihtimalinden söz etmişti. Açıkçası ben o an ikiz olma
ihtimalini aklımın ucundan bile geçirmemiştim.
Hamileliğim
7.haftasında tekrar doktora gittik ve ikiz bebeklerimiz olacağı
haberini aldık. O an duygularım öyle karışıktı ki sevinsen mi,
üzülsem mi bilememiştim. Doktorum ikiz gebeliğin zor olduğunu ve
bir takım riskler içerdiğinden bahsetmişti. Bütün zorluklara ve
risklere göğüs germem gerekiyordu çünkü ben artık ikiz bebek
annesi adayıydım.
Günlerim
bebeklerimi sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmeyi düşünmekle
geçiyordu. 2’li tarama testine kadar her şeyin yolunda gittiğini
zannediyordum. Bebeklerimden birinin gelişimi diğerine göre biraz
geriden geliyordu ama bunu çok kafama takmamıştım, rastlanan bir
şeydi çünkü.
İkili
tarama testinde doktorun tavırlarından bir şeylerin yolunda
gitmediğini anlamıştım. Bebeklerden birinin beslenemediğini
söylemişti. Kan sonuçları temizdi, ense kalınlıkları normal
sınırlardaydı ve burun kemikleri oluşmuştu. Peki bu nereden
çıkmıştı şimdi. O an nedenler, ne içinler havada uçuşuyordu.
Çok canım sıkılmıştı. Fiziksel olarak hiçbir sıkıntım
yoktu. Ama ruhen çökmüştüm.
Gel
zaman, git zaman bebeklerin gelişimleri arasındaki fark açılmaya
başladı. Doktorlar sonlandırmayı bile teklif ettiler. Ben nasıl
kıyabilirdim ona, o benim canımdan bir candı. Doktorlar birbirleri
arasında paslıyorlardı beni. En son gittiğimiz prof. Bebeklerin
1000-1500 gr civarında doğacağından bahsetmişti . O güne kadar
ve hatta doğana kadar erken doğma ihtimallerini konduramamıştım
onlara. Beslenemeyen bebeğimin kalbinde de hiperekojen odak olduğunu
söyledi ve bebekte anomali olma olasılığına değindi.. Kol ve
bacaklarının da haftasına göre kısa olduğunu söylemişti.
Kordosentez yapılma ihtimalinden bahsetti. Bu nedenle bizi fetal
kardiyolojisine gönderdi.
Kordosentez
yapılma ihtimali beni oldukça yıpratmıştı, çok riskli olduğunu
biliyordum. Günlerce rahat bir nefes alamamıştım. Büyük bir
korkuyla hastaneye gittik. Fetal ekokardiyografisi yapıldı.
Kordosentez yapılmasına gerek olmadığını ancak bebeğin
kalbinde küçük bir delik olduğunu ve zamanla kapanabileceğini
söyledi doktor.Endişeli durumum devam etse de biraz rahatlamıştım.
Evet
bebeğimin gelişimi geriden geliyordu ama çokta kafama takmıyordum.
Ufak , tefek alışverişlerimizi de yapmaya başlamıştık. Ben
nedense çok rahattım, hiç acele etmiyordum . Kendimi zamanında,
tosun gibi çocuklar doğuracağıma fazla kaptırmıştım. Erken
doğumun e’sini bile aklıma getirmiyordum. Her şeyim yarım
yamalaktı. Ne aldıklarımı yıkamıştım ne de bir hastane çantam
vardı.
Ve
büyük gün gelmişti. Hamileliğim 31.haftasıydı. Son zamanlarda
ayaklarım çok şişmeye başlamıştı ve vücudumda inanılmaz
kaşıntılarım vardı. Doktorum tatildeydi, pazartesi başlayacaktı
ve beni o gün karaciğer testi yapmak için çağırmıştı. Hani
aklıma da gelmedi değil ‘doktorumda izinli ya doğurursam’
diye. Haziranın sonlarıydı, hava sıcaktı ve ben geceleri
uyuyamıyordum. Bir elimde yastık , bir elimde çarşaf bütün evi
dolaşıyordum. Sabaha karşı oturma odasına gittim, yattım. Orada
biraz dalmışım. Cumartesi günüydü. Sabah saat 06:45 ‘de sanki
tasla su boşaltılıyormuş gibi bir sesle uyandım, hemen tuvalete
gittim tekrar su boşaldı. Korkmaya ve tir tir titremeye başladım.
Olamazdı, olmamalıydı daha çok erkendi. Ne ağrım vardı ne
sancım. Bu da nereden çıkmıştı. Hala daha kabullenemiyordum.
Mecburen eşimi kaldırdım. O kadar sakin söylemişti ki ne
olduğunu anlamıştı uyku sersemi. Hemen eşimin annelerini aradık
beraber hastaneye gittik. Eşim çıkmadan önce hastaneyi aramıştı.
Ameliyathaneyi hazırlamışlardı biz gidene kadar ve şükür ki
hastanede boş iki kuvöz vardı. Yolda giderken hala suyum geliyordu
ara ara. Ve ben hangi akla hizmet koltuk ıslanacak diye koltuğa
oturmuyordum o stresle. Neyse hastaneye vardık ve kapının önünde
bir şarıltı daha oldu artık umudum kalmamıştı doğmama
ihtimallerine dair.
Doktor
muayene etti, ultrasonla baktı. İlk sorum tabi ki bebeklerimin
durumuydu. Çok şükür yaşıyorlardı ama beklemediğim son beni
bekliyordu. Hemen sezeryan doğuma alındım. 07:18 ‘de 1040 gr
ağırlığında, 38 cm. boyunda Erdem, 07:19’da 1440 gr
ağırlığında, 38 cm. boyunda Eren dünyaya geldi. Normalde
tansiyonu düşük olan benim doğum sırasında bir hayli tansiyonum
çıkmış. Eşime sormuşlar tansiyon problemimin olup olmadığını.
Çocuklarının erken doğmasının şokunu yaşayan eşim bunun
üzerine bir de benim için telaşlanmaya başlamış. Ama şükür
ki hepimiz sağ salim çıktık doğumdan. Tabi ki bundan sonra beni
bir hayli zor günler bekliyordu.
Ayıldığımda
derinden Esin Hanım,Esin Hanım diye bir ses duyuyordum. Sedyeyle
asansöre bindirdiler odama çıkarmak için. O an tam olarak ne
olduğunu anlayamamıştım. Önce elimle karnımı yokladım, bir
acı hissettim ondan sonra taşlar yerine oturdu. Hemen hemşirelere
bebeklerimi sordum. Aldığım cevap tuhaftı. Hemşire bana 'sen
kendini düşün'dedi. Hangi anne o durumda kendini düşünebilirdi
ki. Neyse odama çıktım. Bebek doğduğunda olan o heyecan yoktu
odada. Herkesin suratı asıktı. İçim çok buruktu. Bebeklerim
kuvözdeydi, hamdolsun yaşıyorlardı ama çok endişeliydim.
Dediğim
gibi hastane çantam bile yoktu. Zaten gerekte yoktu. Hastane
çıkışlarını giyebilecek kimse de yoktu yanımda. Sadece benim
giyebileceğim birkaç parça bir şey getirdiler. O an hiçbirşey
düşünmüyordum bebeklerimden başka ama sonraları içimde bir
sürü şeyin özlemini yaşadım.
Evet
ben doğumdan güle oynaya çıkamadım.Odamı mavi balonlarla
süsleyemedim.Kırmızı kurdelamı takıp,neşeli gülücükler
saçamadım etrafa..Ziyarete gelenlerle 'ay bunlar sana benziyor ya
da aynı babası' muhabbetini yapamadım.Gelenlere özenle
hazırladığım cicili bicili bebek şekerleri sunamadım.En
önemlisi evlatlarımı kucağıma alıp,bağrıma basıp
sıcaklıklarını hissedemedim,melek yüzleri okşayıp
emziremedim.Odama bebeklerim yerine soğuk bir süt sağma makinası
getirdiler.Bebeklerimin sesi yerine makinanın o kötü gürültüsünü
dinledim.Bebeklerimi alıp kırk uçurmalara gidemedim.Ama herşeye
rağmen benim bir görevim vardı. Onlara süt yollamalıydım.Çok
ihtiyaçları vardı buna.Moralimi bozup somurtmaktan ziyade benim
zinde olup bolca süt yetiştirmem gerekiyordu onlara.Zor zahmet ilk
ağız sütünü biriktirip onlara gönderdim.Daha o zaman başladı
ikiz çocuk sahibi olmanın yükümlülüğü.İlk endişemi yaşadım
böylelikle acaba sütü ikisine de eşit vermiş miydiler? Bu arada
onları çok merak ediyordum. Eşim hemşirelere kamerayı vermişti
ve sağolsunlar onlarda çekmişlerdi.Zaten birkaç saat sonra onları
görmeye indim.Kimseyi içeri almıyorlardı benim dışımda.
İlk
girdiğimde çok tuhaf duygular hissettim.Ağızlarından midelerine
beslenmeleri için inen hortumu görünce çok kötü oldum.Zor nefes
alıyorlardı.Solunum sıkıntısı yaşıyorlardı,oksijen
alıyorlardı. Minicik elleri,ayakları hortumlarla
doluydu.Sarılıktan dolayı ışın tedavisi görüyorlardı aynı
zamanda..O an aslında şükretmem gerektiğini,prematüre doğan
bebeklerin bizim yaşadıklarımızdan çok daha ağır şartlarla
savaştığını bilmiyordum.E nede olsa derdi,kederi çeken
biliyordu.Neonatolog bebeklerimizden birinin pipisi ile ilgili bir
problemi olduğundan bahsetmişti.O zaman bunun ne tarz bir sorun
olduğunu ve ciddiyetini bilmiyorduk.
Hemşireler,
bebeklere anne şefkatiyle o kadar güzel bakıyorlardı ki hiç
gözüm arkada kalmamıştı o konuda.Benim bebeklerimle ilgilenen
hemşire bebeğime dokunabileceğimi söylemişti ama ben nedense
cesaret edememiştim sonra da inanılmaz pişman olmuştum.
Hastanede
iki gün kaldım.Bu süre içinde sürekli bebeklerimi görmeye
gittim cam arkasından.Gün içinde sadece bir kere yanlarına girme
şansım vardı.Camdan bakıp bakıp dönüyordum.Pazartesi günü
taburcu edildim.O gün hayatımın en zor günlerinden
biriydi.İnsanlar güle oynaya bebeklerini kucaklarına alıp
yuvalarına koşarken ben kollarım boş,yüreğimde inanılmaz bir
sancıyla hastaneden ayrıldım.Aklımı,yüreğimi,canımdan iki
tane canı orada bırakıp gözüm yaşlı ayrıldım
Etrafıma
karşı güçlü görünmeye çalışıyordum.Gözyaşlarımı içime
akıtıyordum.Biliyordum ki her defasında teselli edilmeye
çalışılacağım ve hiçbirinde teselli edilemeyeceğim.Eve
geldiğimde de tek görevim süt sağmaktı.Eşimde sağdığım
sütleri her ihtiyaç olduğunda götürüyordu gece iki,üç,dört
demeden.İnsanlar bebeklerinin ağlama seslerine uyanıp,kucaklarına
alıp öpe koklaya emzirirken ben her 3 saatte bir alarm sesiyle
uyanıp pompayla süt sağmak zorundaydım.Çok zoruma gidiyordu ve
her defasında hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum.
Her
gün kaç gram aldıklarını öğrenmek için arıyordum
hastaneyi.Bir gram bile alsalar havalara uçuyordum.İlk kez emzirme
eğitimi vermek için çağırdıklarındaki heyecanımı
anlatamam.Evet evet bebeğimi kucağıma alacaktım.Ama ne yazıkki
sadece birisini.Çünkü küçük doğan(Erdemim) için biraz daha
beklemem gerekiyordu.Hastaneye gittik ve hemen yenidoğan yoğun
bakımına koşa koşa çıktım.Ama bizim paşa uyuyordu ve hemşire
uyanmasını bekleyeceğimizi söyledi.Kantine indim ve beklemeye
başladım,İçim kıpır kıpırdı.Dakikalar geçmek
bilmiyordu,bizimki de uyanmak.Telefonum çaldı ve çağırdılar
beni.İçeri girdim ve kuvözün yanında kalakaldım.Doktor 'hadi al
bebeğini'dedi.Ben şok olmuştum.O kadar küçüktü ki
alamadım,zarar vermekten çok korktum.Hemşire aldı bana verdi ama
nasıl tutacağımı bilemiyordum.Yardım etti ve emzirmeye
başladım.O küçücük ağzıyla emmeye başladı.Çok küçüktü
ama çok güçlü bir bebekti.Şanslıydım çünkü 2 yıl sürecek
emzirme maratonuna başlamıştım.
Birkaç
gün sonra yani kuvöz macerasının bittiği 28.günde 1800 gram
olan bebeğimizi(Eren'imi) alabileceğimizi söylediler.Bizdeki
telaşı görmeliydiniz.Bir yandan seviniyordum,diğer yandan
bakamama kaygısı taşıyordum.Aslında biraz daha kalsa, iki kilo
olsa öyle verseler hayır demezdim.Orada güvende oldularını
biliyordum.En büyük isteğim de ikisini beraber eve götürmekti
ama olmadı.Erdem 43.günde katılabildi aramıza.
Bebeğimiz
hastaneden çıkacaktı ama giyebileceği hiçbir şeyi
yoktu.Aldıklarımızı giydirmeye kalksak içinde kaybolurdu.İlk iş
prematüre kıyafetleri alıp,yıkayıp,ütülemek oldu.Kıyafetlerini
ve anakucağını alıp bebeğimizi almaya gittik.Formlar
doldurduk,imzaladık ve bebeğimizi bize verdiler.Bebişi
evirdik,çevirdik tutamadık anakucağına mı koysak dedik.Altına
bir sürü çul çaput koymuş olsakta bebecik ana kucağının
içinde kayboldu,iki büklüm oldu.İş başa düştü tabi aldım
kucağıma.Bir yanda hüzün bir yanda mutluluk ayrıldık hastaneden
eve geldik.İlk günler gerçekten çok zordu.Altını bile
bağlayamıyordum.Sanki dokunsam bacakları çubuk kraker gibi
kırılıverecekti.Allahtan annem ve kayınvalidem bu zor günlerimde
destek oldular.Dokuz ay boyunca ilk aylarda her ikisi,sonraları da
nöbetleşe yanımdaydılar.
Erdem
için de emzirme eğitimi verdiler.Az da olsa tecrübeliydim.Daha
rahat tutuyordum.Emme konusunda Eren kadar iddialı değildi ama
zamanla o da işi çözdü.Erdem'i almaya gittiğimiz gün Eren'i de
kontrole götürdük.Toparlayacağına 100-150 gram zayıflamıştı.Bu
gece misafirimiz olsun dediler.Bu seferde Eren'i bırakıp
geldik.Allahım ne zor geceydi.O kadar çok bağlanmıştım ki
ağlaması kulaklarımdan gitmiyordu.O da çok huzursuz olmuş.Ertesi
gün ikisine de kavuştum.Allahım bir daha onları benden ayırmasın.
Eve
gelince zor günler beni bekliyordu ama mutluydum.Günlerimizin
çoğunu hastanede geçiriyorduk.Rop muayenesi,işitme
testi,ultrasonlar.Çocukların bakılmadık bir yerleri
kalmamıştı.Her seferinde ayrı stres,heyecan.Bir de Erdem'in
hipospadias problemi vardı.Halk arasında peygamber sünneti diye
geçiyor.Üç defa ameliyat geçirdi yavrum ama şimdi
sağlıklı.Onlarda ayrı birer konu anlatsam sayfalar
sürer.Kalbindeki delikte kapandı.Çok sık hastalanmalarını
saymazsak iyiler hamdolsun.
İlk
zamanlarda yaşadığım hassasiyetler azalsa da hala devam
ediyor.Hastaneden eve geldikten sonra ziyaretçi kabul etmedik.Ben
zaten hastalık hastası olmuştum.Yakın aile bireyleri bile
dışarıdan içeri gelse ellerini yıkadı mı yıkamadı mı diye
göz hapsine alıyordum.Elimden gelse herkesi dezenfekte edesim
vardı.Tam bir sene mama ve içme sularını geçtim banyo sularını
bile kaynatıp ılıttım.Zor oluyordu ama içim rahat ediyordu en
azından.
Evet
zor günlerdi ama geçti gitti.Şimdi bana keyfini sürmek kaldı.İki
aslanımın ortasında göğsümü gere gere dolaşıyorum.Daha
anlatsam sayfalar sürer aslında.
Paşalarım sizi çok seviyorum.İyi ki geldiniz hayatımıza...